İş

19 Ocak’ta neden 23.5 Hafıza Mekanı’nın önündeyiz?

Duygu Ergün

“Unutmadık ama yüreğimiz neredeyse kurudu. Kalbimiz kurumadı ama aklımız zehirli bir yaraya dönüştü. Bedenimiz bir utanç fotoğrafı gibi geçmişle gelecek arasında çarmıhta asılı duruyor.”(bir)

Ümit Kıvanç’ın Hrant Dink’i kendi ağzından anlattığı “Hafıza Yetmez” filmini izlerken Şükrü Erbaş’ın, Sivas Katliamı’nda kaybettiklerimizden sonraki şu sözleri geldi aklıma. Bunlar o kadar samimi ve doğru cümleler ki, benimsememek mümkün değil. Çalınan bunca canın ardından adaleti tesis etmeye çalışan, bu çabanın çözümsüzlüğünden tiksinirken utancın gölgesinde nefes alanların adeta bir şikâyeti gibi.

“Acımızı suçluluk duygusuna, çaresizliğimizi yıkıcı kayıtsızlığa dönüştüren” (2) felaketler ne yazık ki bir ya da iki tane değil. Hrant’ı katleden, Sivas’ı “ilkel zevkle” yakan kötülük, Soma’da, Ermenek’te, Çorlu’da hesap vermeden devam ediyor. Dersim’de, Maraş’ta, Suruç’ta, Reyhanlı’da, Ankara Gar Katliamı’nda, yakılan seçim otobüsünde, yıkılan personel çadırlarında ırkçı ve mezhepçi yüzünü gösteriyor. Dillerini ve dinlerini “öteki” olarak etiketleyerek yaşatmıyorlar. Çocukları, gençleri ve kadınları güç, mezhep ve cemaat üçgeninde öğütüyor. Anayasayı çiğniyor ve özgürlüğü kısıtlıyor. Onun kaygısı sadece kendisi gibi olmayanlarla ilgilenmiyor, “kendi” halkının canlı ve “sağlıklı” yaşaması için hiçbir alan bırakmıyor. Hrant ne diyordu? “Bu ülkede sadece azınlıkların sorunları yok, çoğunluğun da sorunları var.”

Yukarıda bahsettiğimiz diğer tüm sorunlardan haberdar olun ve “Bu kader çarkına bir İngiliz anahtarı atacağım” Her diyen herkesin kendi hayatından ya da gözlemlerinden çok iyi bildiği bir şey var: Yıkıcı bir arzuyla yok edilmek isteniyoruz. Kimini diliyle, kimini kültürüyle, kimini hayatıyla, kimini öğrenilmiş çaresizliğiyle yok edecek bir arzudur bu. Öyle pervasız bir arzu ki, 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nin yakılışını, 19 Ocak 2007’de Hrant’ın kaldırımda yatışını izlettirdi. Onlar yaşarken ölümün devam etmesini istiyorlar. Peki başarabilecekler mi? Evet istersek.

‘SU GİBİ DEĞİL, OMURSUZ GİBİ ŞEFFAF’ GERÇEKLER

Adı işkenceler ve faili meçhul cinayetlerle anılan eski MİT Terörle Mücadele Şube Müdürü Mehmet Eymür, geçtiğimiz pazar günü hayatını kaybetti. Hakkı Özdal, “Bu cümle siyah, yağlı bir yüzeyi silmek gibidir”diyor ve ekliyor: “Eymür, 12 Mart faşizminden başlayıp bugünkü şekline ulaşan, Türkiye’yi değiştirmeyi amaçlayan uluslararası saldırının bir iş makinesidir. ABD’de terörle mücadele ve karşı casusluk eğitimi almış bir makinedir. Önce yıkım alanları.“(3) Bu nedenle Eymür, “yıkıcı bir arzuyla yok etmek” isteyenlerin “milli refleks” olarak meşrulaştırdığı aşırı sağcı terör sisteminin ön saflarında yer almaktadır. Devleti kutsallaştıran zihniyet, işkence “devletin çıkarı”, yargısız infazlar, tarikatlara arkadan destek verilmesi, topluma din aşılanması… Çalışanlara, köylülere vahşice saldırarak bugünün sesinin dünden susturulması gerektiği mesajını çalanlardan biri. , öğrenciler ve entelektüeller. “Çözülmemiş cinayetlerin” “devlet tarafından işlenen cinayetler” anlamına geldiği dönemin en karanlık aktörlerinden biridir. Bugün, Hrant Dink davası da dahil olmak üzere birçok sorun, kolayca olabileceğinden emin olmak için araştırılıyor. Gereken kişilerden biriydi… Metin Göktepe’yi, Hrant Dink’i, Uğur Mumcu’yu, Muammer Aksoy’u andığımız ve cinayeti zorunlu kılan bu sisteme karşı mücadelemizi yoğunlaştırdığımız Ocak ayında hayatını kaybetti.

Şu an bulunduğumuz saflardan kalkıp üzerimizdeki ölü toprağı atmalıyız. Çünkü “yıkıcı tarih”in inşa ettiği bu kontrgerilla geleneği, şişe takılmadan önce örülmeye başlanan bir motif gibidir. Aslında sürekli parçalanan sistemin devamını sağlamak için köklere değil, yeni döngülere ihtiyacı var: “Ürettiği her şeyden önce kendi mezar kazıcısıdır.” Sistemin yarattığı anti-kahramanlar “su gibi değil, omurgasızlar gibi şeffaf” gerçeklerle kendi mezarlarını kazarken, biz sosyalistlerin de kürek çekmesi gerekiyor. “Uluslararası kapitalist sistemin hırslı, kavgacı ve zalim” takımları ve onunla tam ittifak içinde olan yerel tekelci burjuvazinin ayakta tutabildiği bu yapının, daha da artırılarak tekrar tekrar döngüye sokulmasına izin vermemeliyiz. emekçi ve işçi kitleleriyle sınıf mücadelesi.” Uğraştığımız kürekle tahakküm yapılarının altını o kadar kazmalıyız ki, yolun sonunda birisi çıkıp şunu söyleyebilsin: “İyi kazdı, yaşlı köstebek.”

#17 YAŞINDA CİNAYET

Tetikçi dışarıda,
Öldür diyenler iş başında
Adalet ayaklarınızın altındadır.

Hrant Dink her zaman bu sistemin temellerini kazıyan bir gazeteciydi. Malatyalı bir Ermeniydi. Her fırsatta dile getirdiği bu durum, “Bu topraklarda hem yerelliği hem çoğulluğu hem de renkliliği kanıtladı.” (4) Aynı zamanda “milli refleks”i de tetikledi. Nitekim yüzünü, gözünü, sözünü demokrasiden ve barıştan ayırmayan Hrant’ı 17 yıl önce 17 yaşında bir tetikçi, “bebekten katil yaratan karanlıkta” güpegündüz öldürmüştü. Hrant her yıl vurulduğu yerde, 23.5 Hafıza Mekanları’nın (Agos gazetesi eski bürosu) bulunduğu Sebat Apartmanı’nın önünde anılıyor. Hrant’ın arkadaşları, kendisini anmak ve yargılama adı altında oynanan gösteriye karşı haklı isyanı haykırmak için 19 Ocak Cuma günü saat 15.00’te Hrant’ı vurulduğu yere çağırıyor. Daveti kabul etmek zorundayız çünkü Hrant’ın yüzünün düştüğü yer artık nefes kesen son sözlerinin karalandığı taş bir masal haline geldi. Çünkü akıl almaz katliamlara, adaletsizliklere ve hukuksuzluğa yol açan siyasi ve kültürel nedenleri bilinçli hale getiremedik; Bir olduğumuzu, büyüğümüzü, hayatta olduğumuzu göstermediğimiz sürece, yazı boyunca konuştuğumuz her sorun, pişmanlık duyduğumuz için “vicdan azabı”ndan başka bir şey olmayacaktır.

23.5 Bellek Konumları

“Kendimi bir güvercinin ruhsal tedirginliği içinde görebiliyorum ama bu ülkede insanların güvercinlere dokunmadığını biliyorum.” diyen Hrant abimize/kardeşimize can borcumuz var. “Yazılmamış metinlere, söylenmemiş türkülere” ve anlatılmamış birçok hikâyeye borcumuz var. Niyetlerini aktarmayı, yaşatmayı onlara borçluyuz… Onurlu bir yaşam borçluyuz kendimize. 19 Ocak Cuma günü saat 15.00’da 23.5 Hafıza Yeri önünde buluşmak dileğiyle…

bir.Şükrü Erbaş, Dönüp Döndüğüm Dünya, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020.
2.Aynı eser.
3.https://www.evrensel.net/yazi/94176/mehmet-eymur-tekelci-sermayenin-bir-is-makinasi
4.https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-214-subat-2007/2397/hrant-dink-nicin-olduruldu/3393#_ftn2

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu